Siyasal İletişim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Siyasal İletişim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

"Dünden Bugüne Cumhuriyet’in Kazanımları"na İlişkin Kişisel Bir Hikâye

 

Bugün Cumhuriyetimizin 102. yılını kutluyoruz. Bir asırda nereden nereye geldik; neleri başardık, neleri başaramadık… Bir muhasebesini çıkarayım istedim...

Bu yazıda kendi çocukluğumu anlattım. Duyduklarımı, gördüklerimi, şahit olduklarımı…

Gerçi henüz 50’li yaşların başında olsam da, o günden bugüne neler değişti, kısaca özetlemeye çalıştım.

Benim hikayem’ aynı zamanda Cumhuriyet’in de bir hikayesi…

'Tembel' bir toplum muyuz?



Bir arkadaşım dert yanıyor: “Üretmiyoruz, tüketiyoruz; çok tembel bir toplumuz.”

Gerçekten öyle mi? Yoksa hikâye daha mı karmaşık? İstediğimiz yerde olamayışımızın altında “tembellik” mi yatıyor; yoksa akıllı, verimli ve üretken çalışmayı mümkün kılan bir sistemi kuramamış olmamız mı? Başka bir deyişle, sorun bizde mi, yoksa sistemde mi?

Mustafa Kemal Atatürk’ün o bilinen sözü kulağımda: “Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir… yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir.”


Peki o meşaleyi bugün nerede taşıyoruz? 

Gelin, birlikte konuşalım.

Astroloji ekranda niye bu kadar çok tutuyor?



İSTER inanın ister inanmayın; televizyonu açtığınız anda er ya da geç bir burç yorumcusunun cümleleriyle karşılaşıyorsunuz. Uzun süre yalnızca sabah kuşaklarında gördüğümüz yorumcular, şimdi haber kanallarında bile çıkar oldular. Geçen akşam bir haber kanalında haftalık burç yorumu yapıldığını görünce bu yazıyı yazmanın “farz” olduğuna karar verdim. Çünkü kendime şu soruyu sordum: Ne oldu da burç yorumları bu kadar popüler hâle geldi?

BU HAFTA KOÇLARI NELER BEKLİYOR?

Aklıma gelen ilk yanıt, hayatın giderek artan belirsizlik yükü karşısında burç yorumcularının büyük bir özgüvenle olası gelişmeleri sıralaması.

Kimsenin bilemeyeceği ama herkesin merak ettiği “Bu hafta koçları neler bekliyor?” sorusuna örneğin şöyle bir yanıt geliyor:

Kendimizi ve başkalarını tanımada, uyumlu ekipler kurmada MBTI tarzı kişilik testlerini nasıl kullanabiliriz? Sağlık kurumları üzerinden örnek bir değerlendirme…




HİÇ düşündünüz mü, bir sağlık kurumunda onlarca farklı insanın uyum içinde çalışabilmesi aslında ne kadar büyük bir mühendislik gerektirir? İnsan ilişkileri de köprüler ya da makineler gibi hassas bir tasarıma ihtiyaç duyar. Bu yazıda, kişilik testlerinden biri olan MBTI’nin (Myers-Briggs Type Indicator) sağlık kurumlarında nasıl kullanılabileceğini ele almak istiyorum.

Gerçek Nerede Biter, Algı Nerede Başlar?



BİR sabah uyandığınızda haberlerde aynı başlıkları gördüğünüzü düşünün: “Gizli belgeler sızdı.” Birkaç saat içinde sosyal medya o belgelerle dolup taşıyor. 

Kimi gazeteciler bunları “ülkenin kaderini değiştirecek kanıtlar” diye sunuyor, kimileri ise “kumpas” diye niteliyor. 

Kimisi yargının bağımsız olmadığını, kimisi de birilerinin gizli ajandalarla hareket ettiğini öne sürüyor. 

Oysa belgelerin kaynağı belirsiz, doğrulanmış resmi bir açıklama yok. 

Buna rağmen toplumun gündemi tamamen bu haberlerin etrafında şekilleniyor.

Bir Üniversitenin Başarısı Neyle Ölçülür? Mezunlar mı Sıralamalar mı?

 

Bugünlerde üniversite yerleştirme sınavı sonuçları açıklandı. Öğrenciler aldıkları puanlara göre bölümlere yerleştirildiler. Üniversiteler de gelen öğrencilerin başarı puanlarını kendi başarılarının göstergesi gibi sunarak sıralamalarını duyurmaya başladılar.

Bir diğer itibar ölçüsü de dünya üniversite sıralamaları… Çeşitli kurumların hazırladığı bu listelerde üniversiteler kaçıncı sırada olduklarını ilan ediyorlar. Kriterlerini pek kimse bilmez ama üniversiteler ön sıralarda olduklarını vurgulamaktan mutluluk duyuyorlar.

Peki, bunlar gerçekten bir üniversitenin başarısını gösterir mi?

MBTI Tarzı Kişilik Testi – Sen Hangi Tiptesin? 48 Soruluk Test ve Açıklaması

Siz de kendi kişilik tipinizi ücretsiz olarak keşfetmek ister misiniz?

Myers–Briggs Type Indicator (MBTI), kişilik özelliklerini dört temel boyutta değerlendirerek 16 farklı tip ortaya koyar. 

Bu test, orijinal MBTI’nin kapsamını esas alarak kişilik tipleri üzerine farkındalık yaratmak amacıyla Chat GPT 5 desteğiyle Prof. Dr. Erkan Yüksel tarafından hazırlanmıştır. Test sonucu size, hangi tipe daha yakın olduğunuza ilişkin bir gösterge vermektedir.

Aşağıda yer alan her soruda size en yakın seçeneği işaretleyin. Sonunda kişilik tipinizin güçlü yönlerini, iletişim tarzınızı ve iş/özel hayatınızdaki eğilimlerinizi daha net görebileceksiniz.

Açıklamalar testin sonunda yer almaktadır.

Eleman mı, İnsan mı? Başarı, insanı tanıyıp doğru yerde değerlendirmekle başlar




BİR
kurumun gücü yalnızca sahip olduğu sermaye ya da teknolojiden değil, insan kaynağının doğru yerde ve doğru şekilde değerlendirilmesinden gelir. Çalışanların yüzlerindeki tebessüm ya da yorgunluk, aslında o kurumun yönetim anlayışının en net aynasıdır. Çünkü insan “eleman” olarak değil, kişiliğiyle, değerleriyle, potansiyeliyle bir “insan” olarak görüldüğünde hem işine hem de çevresine hayat katar. 

Bu yazıda, kişilik farkındalığının ve doğru işe doğru insanı yerleştirmenin, kurumların geleceğini nasıl değiştirdiğini ele almak istiyorum.

İşe Göre Adam mı, Adama Göre İş mi? Doğru Eşleştirmenin İpuçları



EVDE ya da ofiste hiç çiçek yetiştirdiniz mi? Kimi çiçekler güneşi sever, onları pencereye yakın bir yere koymak gerekir. Kimi gölgede rahat eder. Kimi bol su ister, kimini haftada bir sulamak yeterlidir. Hepsinin adı “çiçek” olsa da her birinin huyu suyu bambaşkadır.

Demem o ki, çiçekleri sevmek başka şey, onların yeşermesini, çiçek açmasını sağlamak çok daha başka bir şeydir.

Bu yazıda "işe göre adam mı, adama göre iş mi?" sorusuna farklı açılardan yaklaşmaya çalıştım. Yazının sonunda yeniden çiçeklere döneceğiz. 

Ama önce bu sorunun yanıtını farklı yönlerden değerlendirmeye çalışalım...

Provokasyon Nedir, Kim Yapar, Kime Yarar?

 

Bir olay aniden duygularınızın kabarmasına yol açıyorsa, aman dikkat!

SAHTE diploma, Ayasofya kundakçısı, karikatür krizi, dini değerlere saldırı, cinsel istismar, taciz, kadın cinayetleri, aydın cinayetleri, suikastler, siyasi eylemler, parti binasına bıçaklı saldırı, göçmenlerin adının karıştığı olaylar…

Her gün sinir uçlarımıza dokunan, aniden duygularımızı kabartan yeni bir “provokasyon” haberine uyanıyoruz.

Kimi zaman bir sosyal medya paylaşımı, kimi zaman bir mitingde atılan bir slogan, bazen de bir “haber”…

Medyada sürekli tekrarlanan ve giderek büyüyen tartışmalar, kutuplaşan yorumlar, kışkırtılan ve köpürtülen duygular…

Bu yazıda provakasyon konusunu ele aldım…


Orman Yangınları Devam Ederken Haberciliğin Vicdanı Ne Diyor?



ESKİŞEHİR’DE yaşanan orman yangınında 10 canımızı yitirdik. Yüzlerce hektar ormanlık alan ise küle döndü. Şehirde gökyüzünü kaplayan kara dumanlar, güneşi perdeledi; havada süzülen küller adeta yağmur gibi üzerimize yağdı. O saatlerde, bir yandan olup biteni anlamaya çalışıyor, bir yandan da bilgi almaya çabalıyorduk.

Televizyondaki haberleri izlerken yüreklerimizin de ormandaki ağaçlar gibi tutuştuğunu hissettik. Çocuklar endişeliydi. Şehirde pek çok insanın yüreğinde korku, panik ve çaresizlik dolaşıyordu. Televizyonu kapatmak ya da sosyal medyadan uzaklaşmak, ne yazık ki yangına da ölümlere de çare olamıyordu…

Doğrulama Platformları Rehberi: Gerçeği öğrenmeden paylaşım yapma!



SOSYAL medyada bir paylaşım, bir görsel, bir anket ya da bir iddia göz açıp kapayıncaya kadar milyonlara ulaşabiliyor. Fakat bir sorun var: Bu bilgilerin hangisi doğru? Hangisi çarpıtılmış, değiştirilmiş ya da kasıtlı olarak hazırlanmış?

“Infodemi” çağında yaşıyoruz. Yani, bilgi bolluğu ama aynı zamanda yalan seli içinde.

Neyin doğru olduğunu artık yalnızca gazeteciler değil, hepimiz sorgulamalıyız.

Peki nasıl?

Bu yazıda tam da bu soruya yanıt arıyoruz: Doğrulama platformları nedir? Türkiye’de hangi platformlar var? Nasıl çalışır, nasıl kullanılırlar? Ayrıca, herhangi bir içeriği paylaşmadan önce dijital vatandaşlık bilinciyle nasıl hareket etmeliyiz?

Algı Operasyonlarına Karşı Bireysel Savunma Nasıl Yapılır?


GERÇEK mi, algı mı?” sorusunun gölgesinde geçen bir çağda yaşıyoruz. Bilginin adeta yağmur gibi üzerimize yağdığı ve gerçeğe ulaşmanın giderek zorlaştığı bir çağdayız. Bir önceki yazımızda algı yönetimi stratejilerini, tarihsel örneklerini ve medya üzerindeki etkilerini ele almıştık. Bu yazıda ise vatandaş olarak bizim, algı operasyonlarına karşı nasıl korunabileceğimizi, hangi yöntemleri izleyeceğimizi ve algı yönetimiyle nasıl mücadele edebileceğimizi ele aldım.

Algı Yönetimi Nedir, Nasıl Yapılır, Neden Önemlidir?




TARİH boyunca savaşlar yalnızca topraklar üzerinde değil, zihinler üzerinde de verilmiştir.

Kimi zaman bir komutanın hitabetiyle, kimi zaman bir heykelin duruşuyla, kimi zaman da bir taş kabartmanın suskun ama etkili anlatımıyla…

M.Ö. 5. yüzyılda Atinalı Perikles, Peloponez Savaşları sırasında yaptığı hitabelerle ün kazanmıştır. Bu sözleriyle yalnızca ölen askerleri onurlandırmamış; aynı zamanda halkın savaşma isteğini tazelemiş, kayıpları anlamlı kılmış, direnişi güçlendirmiştir.

Roma İmparatorluğu da zafer takları, arenalardaki gösteriler ve görkemli törenlerle imparatorluk görkemini hem gözlere hem gönüllere kazımıştır.

M.Ö. 1274’teki Kadeş Savaşı ise hem Mısırlıların hem de Hititlerin kendi halkına “biz kazandık” dediği bir savaştır. Askeri açıdan kesin bir galibi olmayan bu savaşın ardından iki hükümdar da kendi zafer anlatılarını inşa etmiştir. II. Ramses, Mısır tapınaklarındaki kabartmalarda kendisini “tek başına yüzlerce düşmanı yenen tanrısal komutan” olarak resmettirirken; Hitit tabletlerinde Mısırlıların pusuya düşürüldüğü, geri çekildikleri ve bölgenin Hititler tarafından kontrol altına alındığı yazılmıştır.

Tarihte hiçbir iktidar, halkın ne düşüneceği, neye inanacağı ve neyi tartışacağı konusunda sahayı başıboş bırakmamıştır.

Ancak günümüzde bu alan yalnızca iktidarların değil; bireylerin, şirketlerin, dijital platformların ve hatta algoritmaların da müdahil olduğu çok aktörlü bir mücadele zeminine dönüşmüştür.

Bu yazıda, “algı yönetimi” kavramını tarihsel örneklerden günümüze taşıyarak; bu stratejinin ardındaki dinamikleri, kullanılan temel teknikleri ve günümüzde aldığı yeni biçimleri değerlendirmeye çalıştım.

İletişimle Kazanmak ya da Kaybetmek: Stratejik İletişim Planlaması Nedir, Nasıl Yapılır? Ne Değildir, Nasıl Yapılmaz?

 

STRATEJİK İLETİŞİM PLANLAMASI bir tercih değil, bir zorunluluktur. Bu yazıda uyuşturucuyla mücadele kampanyalarından yola çıkarak bir stratejik iletişim planlamasının 10 aşamasını, sık yapılan hataları ve olmazsa olmazları ele alıyorum.

Uyuşturucu Sessizliğinde Bir Umut Çığlığı: “Yavrumuz Yeniden Doğdu!”

 

“Yavrumuz yeniden doğdu…”

Bu üç kelime, bir annenin yeniden nefes alışı…

Sanatçı Umut Akyürek’in, kızının uyuşturucu bağımlılığıyla verdiği zorlu mücadelenin ardından kurduğu bu cümle, son yıllarda medyada karşılaştığım en çarpıcı ifadelerden biri. Çünkü bu söz, ülkemizde her yıl sayısı artan binlerce annenin yüreğinde gizli kalmış bir çığlığa tercüman oluyor.

Bugünlerde ekonomik sıkıntılardan, siyasi çekişmelerden, savaşlardan ve terör olaylarından oluşan gündemimizde kendine fazla yer bulamayan; ancak en az bunlar kadar hayati bir sorunumuz daha var.

Ne açıkça konuşabildiğimiz, ne boyutları hakkında yeterince bilgi sahibi olduğumuz, ne de etkili önlemler alabildiğimiz bir toplumsal bekâ sorunu…

Kurumsal Sessizlik: Duyulmayan Seslerin Bedeli



KURUMLARDA konuşmayanları görmezden gelmek, kısa vadede konforlu bir yönetim biçimi gibi görünse de uzun vadede en stratejik fikirlerin, en güçlü bağlılıkların ve en derin motivasyonların yitip gitmesine neden olabilir.

SUSKUNLUK…

“Salla başını, al maaşını” sözünü duymuşsunuzdur.

Halk arasında buna benzer daha birçok ifade vardır: “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın”, “Azıcık aşım, kaygısız başım”, “Ne şiş yansın, ne kebap”…

Bu sözler, yalnızca bireysel kaygıları değil; aynı zamanda kurum kültürlerindeki köklü bir sorunu da yansıtır: Suskunluk.

Manzaraya En Tepeden Bakmak

 

İlk kez o zaman anladım…

Yıllar önce, Konya Meram’da köfte yemek ve ayran içmek için küçük bir tepenin üzerine çıkalım dedik. Tepede manzaraya bakarken fark ettik ki, hemen arkada bir başka tepe daha var. Çok da acıkmamış olmalıyız ki, daha güzel bir manzara görmek için biraz daha yürüdük ve o tepeye çıktık.

Sonra bir daha… Bir daha…

Her tepeyi aştığımızda, arkasında başka bir tepenin daha olduğunu gördük.
Aşağıdan baktığımızda, öndeki küçük tepenin manzaranın tamamı olduğunu sanıyorduk. Ama her yükseldiğimizde gördük ki, daha geniş bir bakış açısı hep bir sonraki yükseklikte gizli.

Sonunda Takkeli Dağ’a bakarken anladık: Konya’da ulaşabileceğimiz en yüksek yer orası…

“Sosyoloji, Demokrasilerde Yaşanan Zehirlenmelerin Panzehiridir”


Geçtiğimiz hafta Fransa’nın Nice şehrinde uluslararası, disiplinlerarası bir kongreye katıldım. Kongrede dikkatimi çeken sunumlardan biri, ABD’li gazeteci ve Boise State Üniversitesi öğretim üyesi Carissa Wolf’un, gazetecilik uygulamalarında ve eğitiminde sosyolojik yaratıcı yaklaşımlarla eleştirel hikaye anlatımı üzerine yaptığı çalışmaydı.

Wolf’un en çarpıcı cümlesi ise şuydu:

“Sosyoloji eğitimi olmadan gazetecilik eğitimi olmaz. Çünkü sosyoloji, demokrasilerde yaşanan zehirlenmelerin panzehiridir.”

Ardından ABD’de bile gazetecilik müfredatlarında sosyolojinin çoğu zaman göz ardı edildiğinden yakındı.

Wolf’un bu sözü beni derinden düşündürdü.

Çünkü sadece gazetecilikte değil, aslında bütün meslek alanlarında şu soruyu kendimize sormamız gerekiyor:
“Sosyoloji eğitimi olmadan insanı, toplumu ve yaşadığımız dünyayı nasıl anlayacağız?”

Navigasyon’un Öğrettikleri: “Rota Yeniden Hesaplanıyor”

Bu sabah İstanbul’dan Eskişehir’e doğru yola çıktım. Ne ilginçtir ki, aynı anda üç farklı navigasyon uygulamasını kullanmak gibi tuhaf bir deneyimim oldu. Ve yol boyunca düşündüm: Eğer navigasyon bir yaşam koçu olsaydı, onu nasıl tanımlardık? Hayatımızda nasıl bir rehber olurdu?