İletişim ve İlişkiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İletişim ve İlişkiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

HIZ MI HUZUR MU? Hasta bekleme odasından kariyer planlamasına uzanan yol…


Hasta bekleme odasındaki koltuklar yıpranmıştır ve tamir için döşemeci çağrılır. Döşemeci, koltukların kolları ve ön kenarlarının daha fazla yıprandığını fark eder. Bazı hastalar koltuklara tam oturmuyor, hep öne eğik, kalkmaya hazır bir şekilde bekliyor ve sürekli saatlerine bakıp ayaklarını yere vuruyordur.

Bu gözlem kardiyolog Meyer Friedman ve Ray Rosenman’ın ilgisini çeker ve 1950’li yıllarda uzun soluklu bir araştırmaya girişirler. Yanıtını aradıkları soru sonunda onları davranış özelliklerine ilişkin bir ayrıma götürür:

Zamanla yarışan, aceleci, rekabetçi, çabuk öfkelenenlerle; temposunu iyi ayarlayan, dingin ve planlı ilerleyenler arasında bedenlerine yansıyan bir fark olabilir mi?”

Bu öykü, A–B tipi davranış tartışmalarının popüler başlangıç anlatısıdır ve bu ayrım, yalnızca kalp rahatsızlıkları için değil, iş hayatında terfi ve temsil kararları için de bir uyarıcıdır. Çünkü kariyer planlamasında seçilen çoğu zaman “hız” değil, “huzurla dengelenmiş hız”dır.

Mutlu musunuz?

 

İlk kez 30’lu yaşlarımda duymuştum bu soruyu. Kızıl saçlı, Avustralyalı bir arkadaşım birkaç gün için ziyaretime gelmişti. Birlikte Eskişehir’i gezdik. Ona neler yaptığımı anlattım. Yoğun bir tempom vardı. Okul, dersler, görevler, toplantılar, koşturmalar… Boş bir anım yoktu anlayacağınız. Son akşamüstü Şahin Tepesi’nden şehrin manzarasını seyrederken bana bu soruyu sordu:

“Mutlu musun?”

'Tembel' bir toplum muyuz?



Bir arkadaşım dert yanıyor: “Üretmiyoruz, tüketiyoruz; çok tembel bir toplumuz.”

Gerçekten öyle mi? Yoksa hikâye daha mı karmaşık? İstediğimiz yerde olamayışımızın altında “tembellik” mi yatıyor; yoksa akıllı, verimli ve üretken çalışmayı mümkün kılan bir sistemi kuramamış olmamız mı? Başka bir deyişle, sorun bizde mi, yoksa sistemde mi?

Mustafa Kemal Atatürk’ün o bilinen sözü kulağımda: “Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir… yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir.”


Peki o meşaleyi bugün nerede taşıyoruz? 

Gelin, birlikte konuşalım.

Kendimizi ve başkalarını tanımada, uyumlu ekipler kurmada MBTI tarzı kişilik testlerini nasıl kullanabiliriz? Sağlık kurumları üzerinden örnek bir değerlendirme…




HİÇ düşündünüz mü, bir sağlık kurumunda onlarca farklı insanın uyum içinde çalışabilmesi aslında ne kadar büyük bir mühendislik gerektirir? İnsan ilişkileri de köprüler ya da makineler gibi hassas bir tasarıma ihtiyaç duyar. Bu yazıda, kişilik testlerinden biri olan MBTI’nin (Myers-Briggs Type Indicator) sağlık kurumlarında nasıl kullanılabileceğini ele almak istiyorum.

Erdemli, Olgun, İdeal İnsan Kimdir?

 



ASLINDA bu soru, insanlık tarihi kadar eski bir sorudur: “Bir insan olarak en yüksek mertebe nedir?”

Oraya ulaştığı düşünülen kişiler için bugüne kadar pek çok isim verilmiştir: Ermiş, bilge, olgun, erdemli, tekamülünü tamamlamış kişi ve daha fazlası…

En önemli ortak nokta ise şudur: İnsanın kendini aşması…

Aynı Sözü Kaç Farklı Biçimde Söyleyebiliriz?



HİÇ düşündünüz mü?

Bir şeyler ağzınızdan çıkmadan önce, “Ben bunu başka bir biçimde de söyleyebilir miyim?” diye kendinize soruyor musunuz? 

Farklı bir tonda, daha incelikli bir üslupta, seçtiğimiz kelimeleri değiştirerek yine de aynı mesajı iletebilir miyiz?

Dil, hayatımızdaki en güçlü köprülerden biridir. Söylediğimiz şey kadar, nasıl söylediğimiz de ilişkilerimizi belirler. Sert bir tonda kurduğumuzda duvar örebilen cümleler, yumuşak bir üslupla söylendiğinde kalpler arasında köprü kurar.

Bir müzik enstrümanını düşünün: Aynı nota, alt telde de çalınabilir, üst telde de. Nota değişmez ama tınısı değişir. İşte günlük iletişim de böyledir.

MBTI Tarzı Kişilik Testi – Sen Hangi Tiptesin? 48 Soruluk Test ve Açıklaması

Siz de kendi kişilik tipinizi ücretsiz olarak keşfetmek ister misiniz?

Myers–Briggs Type Indicator (MBTI), kişilik özelliklerini dört temel boyutta değerlendirerek 16 farklı tip ortaya koyar. 

Bu test, orijinal MBTI’nin kapsamını esas alarak kişilik tipleri üzerine farkındalık yaratmak amacıyla Chat GPT 5 desteğiyle Prof. Dr. Erkan Yüksel tarafından hazırlanmıştır. Test sonucu size, hangi tipe daha yakın olduğunuza ilişkin bir gösterge vermektedir.

Aşağıda yer alan her soruda size en yakın seçeneği işaretleyin. Sonunda kişilik tipinizin güçlü yönlerini, iletişim tarzınızı ve iş/özel hayatınızdaki eğilimlerinizi daha net görebileceksiniz.

Açıklamalar testin sonunda yer almaktadır.

İletişimin Mühendisliği Olur mu?



Hiç düşündünüz mü, insan ilişkilerinin de bir mühendisliği olabilir mi?

İlk anda tuhaf geliyor kulağa. “Mühendislik” deyince aklımıza köprüler, binalar, makineler geliyor. Ama ya dostluklarımız, aile bağlarımız, iş hayatındaki ilişkilerimiz de aynı hassasiyetle kurulmak zorundaysa?

Bir bilgeye sormuşlar: “Mutlu evliliğin sırrı nedir?

Bilge gülümsemiş: “İki şeyi bilmek: Konuşmayı ve susmayı.”

Kulağa basit geliyor ama aslında büyük bir mühendislik var bu sözün altında: Dengeyi bilmek.

Telefonum, Kimliğim: İmaj mı, İhtiyaç mı?


Cep telefonları artık çoğumuz için yalnızca bir iletişim aracı değil; ihtiyacın ötesine geçerek kimliğimizin, kişisel imajımızın ve yaşam tarzımızın bir parçası haline geldi. Kimi için kartvizit, kimi için prestij unsuru, kimi içinse akılcı bir tercih…

Peki, sizin telefonunuz hangisi? Ve bu seçiminiz dünyaya nasıl bir mesaj veriyor?

Bu yazıda, farklı marka tercihlerini iletişim bilimi, pazarlama ve psikoloji çerçevesinde yorumlamaya çalışacağım.

İşe Göre Adam mı, Adama Göre İş mi? Doğru Eşleştirmenin İpuçları



EVDE ya da ofiste hiç çiçek yetiştirdiniz mi? Kimi çiçekler güneşi sever, onları pencereye yakın bir yere koymak gerekir. Kimi gölgede rahat eder. Kimi bol su ister, kimini haftada bir sulamak yeterlidir. Hepsinin adı “çiçek” olsa da her birinin huyu suyu bambaşkadır.

Demem o ki, çiçekleri sevmek başka şey, onların yeşermesini, çiçek açmasını sağlamak çok daha başka bir şeydir.

Bu yazıda "işe göre adam mı, adama göre iş mi?" sorusuna farklı açılardan yaklaşmaya çalıştım. Yazının sonunda yeniden çiçeklere döneceğiz. 

Ama önce bu sorunun yanıtını farklı yönlerden değerlendirmeye çalışalım...

Provokasyon Nedir, Kim Yapar, Kime Yarar?

 

Bir olay aniden duygularınızın kabarmasına yol açıyorsa, aman dikkat!

SAHTE diploma, Ayasofya kundakçısı, karikatür krizi, dini değerlere saldırı, cinsel istismar, taciz, kadın cinayetleri, aydın cinayetleri, suikastler, siyasi eylemler, parti binasına bıçaklı saldırı, göçmenlerin adının karıştığı olaylar…

Her gün sinir uçlarımıza dokunan, aniden duygularımızı kabartan yeni bir “provokasyon” haberine uyanıyoruz.

Kimi zaman bir sosyal medya paylaşımı, kimi zaman bir mitingde atılan bir slogan, bazen de bir “haber”…

Medyada sürekli tekrarlanan ve giderek büyüyen tartışmalar, kutuplaşan yorumlar, kışkırtılan ve köpürtülen duygular…

Bu yazıda provakasyon konusunu ele aldım…


Gece Vardiyasında Zihnimiz: Sosyal Medya Bizi Nasıl Etkiliyor?


TELEFONUNUZU bırakmadan uyuyamıyor musunuz? 

Belki de geceyi değil, kendinizi kaydırıyorsunuzdur... 

Dijital gece vardiyası zihninizi nasıl etkiliyor, hiç düşündünüz mü?

Sosyal medyanın artık hayatımızın sıradan bir parçası olduğu bir dönemdeyiz. Ancak bu sıradanlık, bazen olağan dışı etkiler doğurabiliyor. Özellikle gece saatlerinde yapılan uzun süreli sosyal medya kullanımı, tahmin ettiğimizden çok daha derin zihinsel ve duygusal izler bırakıyor.

Bu etkilere yakından bakmak için yürüttüğümüz araştırmada, 359 katılımcının deneyimlerini analiz ettik. Katılımcıların yaş, cinsiyet, meslek ve eğitim düzeylerine göre farklılaşan sosyal medya alışkanlıklarını inceledik. İşte öne çıkan bulgular…



Üniversite Tercihi Yaparken Nelere Dikkat Edilmeli? Hayalini Kur, Gerçeği Gör, Kararını Ver!



Merhaba genç arkadaşım,

Üniversite sınavı geride kaldı. Şimdi tercih zamanı.

Peki, bu tercih nasıl yapılmalı?
Puana bakarak mı? Sıralamaya göre mi?
Yoksa biraz hayal, biraz gözlem, biraz da kendini tanıma gerekir mi?

"Ben zaten hangi bölümü istediğimi biliyorum" diyor olabilirsin, demiyor da olabilirsin.

Ben bir öğretim üyesiyim. Bu soruları yıllardır hem sizlerden hem de anne babalardan alıyorum. Bu kez hem bir abi hem de bir yol arkadaşı olarak görüş ve önerilerimi paylaşmak istedim.

Şimdi gel, tercih yolculuğuna birlikte çıkalım.

Pişman olmayacaksın...

Kurumsal Sessizlik: Duyulmayan Seslerin Bedeli



KURUMLARDA konuşmayanları görmezden gelmek, kısa vadede konforlu bir yönetim biçimi gibi görünse de uzun vadede en stratejik fikirlerin, en güçlü bağlılıkların ve en derin motivasyonların yitip gitmesine neden olabilir.

SUSKUNLUK…

“Salla başını, al maaşını” sözünü duymuşsunuzdur.

Halk arasında buna benzer daha birçok ifade vardır: “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın”, “Azıcık aşım, kaygısız başım”, “Ne şiş yansın, ne kebap”…

Bu sözler, yalnızca bireysel kaygıları değil; aynı zamanda kurum kültürlerindeki köklü bir sorunu da yansıtır: Suskunluk.

Manzaraya En Tepeden Bakmak

 

İlk kez o zaman anladım…

Yıllar önce, Konya Meram’da köfte yemek ve ayran içmek için küçük bir tepenin üzerine çıkalım dedik. Tepede manzaraya bakarken fark ettik ki, hemen arkada bir başka tepe daha var. Çok da acıkmamış olmalıyız ki, daha güzel bir manzara görmek için biraz daha yürüdük ve o tepeye çıktık.

Sonra bir daha… Bir daha…

Her tepeyi aştığımızda, arkasında başka bir tepenin daha olduğunu gördük.
Aşağıdan baktığımızda, öndeki küçük tepenin manzaranın tamamı olduğunu sanıyorduk. Ama her yükseldiğimizde gördük ki, daha geniş bir bakış açısı hep bir sonraki yükseklikte gizli.

Sonunda Takkeli Dağ’a bakarken anladık: Konya’da ulaşabileceğimiz en yüksek yer orası…

Navigasyon’un Öğrettikleri: “Rota Yeniden Hesaplanıyor”

Bu sabah İstanbul’dan Eskişehir’e doğru yola çıktım. Ne ilginçtir ki, aynı anda üç farklı navigasyon uygulamasını kullanmak gibi tuhaf bir deneyimim oldu. Ve yol boyunca düşündüm: Eğer navigasyon bir yaşam koçu olsaydı, onu nasıl tanımlardık? Hayatımızda nasıl bir rehber olurdu?


İyi Bir İletişimci Olmanın İki Küçük Sırrı…

 

Size iyi bir iletişimci olmanın sırrını anlatmak istiyorum bu yazıda. Düşünsenize, siz de bu iki temel beceriyi öğrendiğinizde, belki çocuklarınıza, öğrencilerinize, arkadaşlarınıza anlatmak istersiniz. 

Belki bir yaz tatilinde iletişim şeklinizde fark yaratabilirsiniz.

Ne dersiniz?

Bıçağın öteki yüzü: "Biz" olmak...

 

Evliliklerinin ilk günüydü. Henüz açılmamış koliler, mutfağın köşesinde duruyordu. Yeni bir hayatın eşiğinde, biraz telaş, biraz da heyecanla yerleşmeye çalışıyorlardı. Eşi bir şeyler hazırlarken o da salata yapmak istedi. Bekâr evinden getirdiği, elinin alışkın olduğu favori bıçağını aradı. Bulamayınca, “Bıçağımı gördün mü?” diye sordu. 

Eşi bir çekmeceyi açtı, bıçağı buldu, ama önce onu kucakladı ve gülümsedi: “Artık senin, benim yok; bizim bıçağımız var.”

Bu kısa sahne, bir ilişkinin ruhunu anlatmak için yeterli: Biz olmak. 

Evlilik, yalnızca iki insanın bir arada yaşaması değil, bir ben ve sen’in yavaş yavaş biz’e dönüşmesi sürecidir. Bu süreç kolay değildir. Tıpkı bir bilgisayar oyununda seviye atlamak gibi: Sahne değişir, kurallar değişir, karakterler gelişir. Yeni araçlar, yeni güçlükler, yeni beceriler gerekir. Ve her yeni aşama, daha çok iş birliği, daha çok empati, daha fazla “biz” bilinci ister.


İyileştirici bir ilaç: Nezaket...

 

“Bir kurumda nezaket yoksa, diğerlerinin bir önemi yoktur.”

— İsimsiz ama unutulmaz bir rapor cümlesi

Bir Hatıradan Hayatın Kalbine

Yıllar önce, ülkemizin köklü kamu sanayi kuruluşlarından birini tanıtım gezisi için ziyaret etmiştim. Orada görevli bir arkadaşımın anlattığı bir hatıra, yıllardır zihnimin bir köşesinde durur.

Kalite süreçlerini geliştirmek amacıyla kurum, yurt dışından bir dış değerlendirmeci davet eder. Bu uzman kişi, tesisi en ince ayrıntısına kadar gezer, çalışanlarla konuşur, üretim süreçlerini izler. Yaklaşık bir ay süren gözlemlerin ardından, heyecanla beklenen rapor günü gelir. Yönetim Kurulu, uzunca bir toplantıda anlatılması beklenen kalın bir rapor bekler. Ancak raportör kürsüye çıkar, derin bir sessizlikte tek bir cümle kurar:

“Bir kurumda nezaket yoksa, diğerlerinin bir önemi yoktur.”

Başka da bir şey söylemez. Verdiği rapor işte bu tek cümleden ibarettir.

O an bu sözün anlamını tam kavrayamamış olsam da bir kenara not etmiştim.

Yıllar geçtikçe, özellikle günümüzü, değişen yaşamlarımızı, kurumlarımızı ve hele de sağlık kurumlarını düşündüğümde, bu cümle çok daha derin anlamlar taşımaya başladı.


Bunu Konuşmamız Gerekiyor: Cinsel Sağlık Konusunda Tehlike Büyüyor

 Birinin bunu yazması gerekiyordu. 

Yazıyorum!

Maalesef son zamanlarda gençler arasında cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusundaki farkındalık ve bilgi eksikliği sessizce büyüyen ciddi bir soruna işaret ediyor. Bu eksiklik, artık bir halk sağlığı sorununa dönüşmüş durumda.

Geçtiğimiz gün üroloji uzmanı bir arkadaşımla konuşuyorduk. Bana şöyle dedi:

“Gençler arasında cinsel yolla bulaşan hastalıklar salgın düzeyine ulaştı ve hızla yayılıyor. Hatta gençlerin çoğu ne yaşadığının farkında bile değil ve doktora başvurmaları gerektiğini bile bilmeden bu hastalıkları taşıyorlar. Tedavi olmayanlar başkalarına da bu rahatsızlıkları bulaştırıyor ve salgın hızla ilerliyor.”