Kızım Sana Söylüyorum Okurum Sen Anla etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kızım Sana Söylüyorum Okurum Sen Anla etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

"Dünden Bugüne Cumhuriyet’in Kazanımları"na İlişkin Kişisel Bir Hikâye

 

Bugün Cumhuriyetimizin 102. yılını kutluyoruz. Bir asırda nereden nereye geldik; neleri başardık, neleri başaramadık… Bir muhasebesini çıkarayım istedim...

Bu yazıda kendi çocukluğumu anlattım. Duyduklarımı, gördüklerimi, şahit olduklarımı…

Gerçi henüz 50’li yaşların başında olsam da, o günden bugüne neler değişti, kısaca özetlemeye çalıştım.

Benim hikayem’ aynı zamanda Cumhuriyet’in de bir hikayesi…

HIZ MI HUZUR MU? Hasta bekleme odasından kariyer planlamasına uzanan yol…


Hasta bekleme odasındaki koltuklar yıpranmıştır ve tamir için döşemeci çağrılır. Döşemeci, koltukların kolları ve ön kenarlarının daha fazla yıprandığını fark eder. Bazı hastalar koltuklara tam oturmuyor, hep öne eğik, kalkmaya hazır bir şekilde bekliyor ve sürekli saatlerine bakıp ayaklarını yere vuruyordur.

Bu gözlem kardiyolog Meyer Friedman ve Ray Rosenman’ın ilgisini çeker ve 1950’li yıllarda uzun soluklu bir araştırmaya girişirler. Yanıtını aradıkları soru sonunda onları davranış özelliklerine ilişkin bir ayrıma götürür:

Zamanla yarışan, aceleci, rekabetçi, çabuk öfkelenenlerle; temposunu iyi ayarlayan, dingin ve planlı ilerleyenler arasında bedenlerine yansıyan bir fark olabilir mi?”

Bu öykü, A–B tipi davranış tartışmalarının popüler başlangıç anlatısıdır ve bu ayrım, yalnızca kalp rahatsızlıkları için değil, iş hayatında terfi ve temsil kararları için de bir uyarıcıdır. Çünkü kariyer planlamasında seçilen çoğu zaman “hız” değil, “huzurla dengelenmiş hız”dır.

Mutlu musunuz?

 

İlk kez 30’lu yaşlarımda duymuştum bu soruyu. Kızıl saçlı, Avustralyalı bir arkadaşım birkaç gün için ziyaretime gelmişti. Birlikte Eskişehir’i gezdik. Ona neler yaptığımı anlattım. Yoğun bir tempom vardı. Okul, dersler, görevler, toplantılar, koşturmalar… Boş bir anım yoktu anlayacağınız. Son akşamüstü Şahin Tepesi’nden şehrin manzarasını seyrederken bana bu soruyu sordu:

“Mutlu musun?”

Kendimizi ve başkalarını tanımada, uyumlu ekipler kurmada MBTI tarzı kişilik testlerini nasıl kullanabiliriz? Sağlık kurumları üzerinden örnek bir değerlendirme…




HİÇ düşündünüz mü, bir sağlık kurumunda onlarca farklı insanın uyum içinde çalışabilmesi aslında ne kadar büyük bir mühendislik gerektirir? İnsan ilişkileri de köprüler ya da makineler gibi hassas bir tasarıma ihtiyaç duyar. Bu yazıda, kişilik testlerinden biri olan MBTI’nin (Myers-Briggs Type Indicator) sağlık kurumlarında nasıl kullanılabileceğini ele almak istiyorum.

Erdemli, Olgun, İdeal İnsan Kimdir?

 



ASLINDA bu soru, insanlık tarihi kadar eski bir sorudur: “Bir insan olarak en yüksek mertebe nedir?”

Oraya ulaştığı düşünülen kişiler için bugüne kadar pek çok isim verilmiştir: Ermiş, bilge, olgun, erdemli, tekamülünü tamamlamış kişi ve daha fazlası…

En önemli ortak nokta ise şudur: İnsanın kendini aşması…

Asrın Salgını mı? Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu’nu Anlamak


DİKKATİNİ toplayamayan, yerinde duramayan ya da hayallere dalıp giden çocuk ve gençler… Yıllarca “yaramaz”, “tembel” ya da “afacan” diye etiketlendi. Oysa bugün biliyoruz ki bu davranışların ardında milyonlarca insanı etkileyen bir nörogelişimsel tablo var: Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu.

Dünyanın dört bir yanında artan görünürlüğüyle çağımızın en çok tartışılan meselelerinden biri haline gelen bu durum, adeta toplumun ortasında duran kocaman bir karadelik gibi. Görmezden geldikçe büyüyor, içine daha çok hayatı çekiyor.

Aynı Sözü Kaç Farklı Biçimde Söyleyebiliriz?



HİÇ düşündünüz mü?

Bir şeyler ağzınızdan çıkmadan önce, “Ben bunu başka bir biçimde de söyleyebilir miyim?” diye kendinize soruyor musunuz? 

Farklı bir tonda, daha incelikli bir üslupta, seçtiğimiz kelimeleri değiştirerek yine de aynı mesajı iletebilir miyiz?

Dil, hayatımızdaki en güçlü köprülerden biridir. Söylediğimiz şey kadar, nasıl söylediğimiz de ilişkilerimizi belirler. Sert bir tonda kurduğumuzda duvar örebilen cümleler, yumuşak bir üslupla söylendiğinde kalpler arasında köprü kurar.

Bir müzik enstrümanını düşünün: Aynı nota, alt telde de çalınabilir, üst telde de. Nota değişmez ama tınısı değişir. İşte günlük iletişim de böyledir.

İletişimin Mühendisliği Olur mu?



Hiç düşündünüz mü, insan ilişkilerinin de bir mühendisliği olabilir mi?

İlk anda tuhaf geliyor kulağa. “Mühendislik” deyince aklımıza köprüler, binalar, makineler geliyor. Ama ya dostluklarımız, aile bağlarımız, iş hayatındaki ilişkilerimiz de aynı hassasiyetle kurulmak zorundaysa?

Bir bilgeye sormuşlar: “Mutlu evliliğin sırrı nedir?

Bilge gülümsemiş: “İki şeyi bilmek: Konuşmayı ve susmayı.”

Kulağa basit geliyor ama aslında büyük bir mühendislik var bu sözün altında: Dengeyi bilmek.

20 Ağustos: Bugün benim doğum günüm!

 

Bugün benim doğum günüm.
Her yıl bana sorduklarında; “Yaşın kaç?”
Aklıma ilk gelen sayıyı söylüyorum.
Bazen 23 geliyor aklıma, bazen 33…

Çünkü yaş dediğimiz şey, yalnızca takvimdeki sayılardan ibaret değil.
İnsanın hayata kaç kere yeniden doğduğuyla da ilgili.

İlki, elbette dünyaya gözlerimizi açtığımız o an…
Ama sonra hayat bize yeniden doğmayı öğretiyor.

Üniversite Tercihi Yaparken Nelere Dikkat Edilmeli? Hayalini Kur, Gerçeği Gör, Kararını Ver!



Merhaba genç arkadaşım,

Üniversite sınavı geride kaldı. Şimdi tercih zamanı.

Peki, bu tercih nasıl yapılmalı?
Puana bakarak mı? Sıralamaya göre mi?
Yoksa biraz hayal, biraz gözlem, biraz da kendini tanıma gerekir mi?

"Ben zaten hangi bölümü istediğimi biliyorum" diyor olabilirsin, demiyor da olabilirsin.

Ben bir öğretim üyesiyim. Bu soruları yıllardır hem sizlerden hem de anne babalardan alıyorum. Bu kez hem bir abi hem de bir yol arkadaşı olarak görüş ve önerilerimi paylaşmak istedim.

Şimdi gel, tercih yolculuğuna birlikte çıkalım.

Pişman olmayacaksın...

Manzaraya En Tepeden Bakmak

 

İlk kez o zaman anladım…

Yıllar önce, Konya Meram’da köfte yemek ve ayran içmek için küçük bir tepenin üzerine çıkalım dedik. Tepede manzaraya bakarken fark ettik ki, hemen arkada bir başka tepe daha var. Çok da acıkmamış olmalıyız ki, daha güzel bir manzara görmek için biraz daha yürüdük ve o tepeye çıktık.

Sonra bir daha… Bir daha…

Her tepeyi aştığımızda, arkasında başka bir tepenin daha olduğunu gördük.
Aşağıdan baktığımızda, öndeki küçük tepenin manzaranın tamamı olduğunu sanıyorduk. Ama her yükseldiğimizde gördük ki, daha geniş bir bakış açısı hep bir sonraki yükseklikte gizli.

Sonunda Takkeli Dağ’a bakarken anladık: Konya’da ulaşabileceğimiz en yüksek yer orası…

Navigasyon’un Öğrettikleri: “Rota Yeniden Hesaplanıyor”

Bu sabah İstanbul’dan Eskişehir’e doğru yola çıktım. Ne ilginçtir ki, aynı anda üç farklı navigasyon uygulamasını kullanmak gibi tuhaf bir deneyimim oldu. Ve yol boyunca düşündüm: Eğer navigasyon bir yaşam koçu olsaydı, onu nasıl tanımlardık? Hayatımızda nasıl bir rehber olurdu?


İyi Bir İletişimci Olmanın İki Küçük Sırrı…

 

Size iyi bir iletişimci olmanın sırrını anlatmak istiyorum bu yazıda. Düşünsenize, siz de bu iki temel beceriyi öğrendiğinizde, belki çocuklarınıza, öğrencilerinize, arkadaşlarınıza anlatmak istersiniz. 

Belki bir yaz tatilinde iletişim şeklinizde fark yaratabilirsiniz.

Ne dersiniz?

Bıçağın öteki yüzü: "Biz" olmak...

 

Evliliklerinin ilk günüydü. Henüz açılmamış koliler, mutfağın köşesinde duruyordu. Yeni bir hayatın eşiğinde, biraz telaş, biraz da heyecanla yerleşmeye çalışıyorlardı. Eşi bir şeyler hazırlarken o da salata yapmak istedi. Bekâr evinden getirdiği, elinin alışkın olduğu favori bıçağını aradı. Bulamayınca, “Bıçağımı gördün mü?” diye sordu. 

Eşi bir çekmeceyi açtı, bıçağı buldu, ama önce onu kucakladı ve gülümsedi: “Artık senin, benim yok; bizim bıçağımız var.”

Bu kısa sahne, bir ilişkinin ruhunu anlatmak için yeterli: Biz olmak. 

Evlilik, yalnızca iki insanın bir arada yaşaması değil, bir ben ve sen’in yavaş yavaş biz’e dönüşmesi sürecidir. Bu süreç kolay değildir. Tıpkı bir bilgisayar oyununda seviye atlamak gibi: Sahne değişir, kurallar değişir, karakterler gelişir. Yeni araçlar, yeni güçlükler, yeni beceriler gerekir. Ve her yeni aşama, daha çok iş birliği, daha çok empati, daha fazla “biz” bilinci ister.


Mutluluğu seçiyorum...

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof Dr Öznur Özdoğan ile Ankara'daki Bağımlılıkla Mücadelede Önleyici Adımlar Çalıştayı'nda iki gündür beraberiz. 

Pek çok konuda sohbet etme fırsatı bulduk.

Hocam diyor ki, 'Vicdan en önemli meseledir. Vicdan, içimizdeki sestir. Herkes kendi vicdanının sesini dinlesin. Mutluluk vicdanını dinlemektir. Vicdanına uygun yaşamaktır.'

Hocamızın çok güzel çalışmaları var. 

Hayat Okulu'nda hayatımızı konuştuk

Benim için bir çırpıda geçen 52 yıl… 

Gerçi, biri yaşımı sorsa hep farklı bir şey söylerim. O an aklıma ne gelirse, içimden ne geçerse…

Şimdi aynada yüzüme bakmadan söylüyorum: “52” diye…

Dilim hala varmıyor 53 demeye…

Neyse, cumartesi akşam, sevgili Jülide Aykut'un moderatörlüğünü yaptığı Kanal 26’da yayınlanan Hayat Okulu programına konuk oldum. 


Sağlıklı Yaşam ve Tıp Kampı'nda "Hastalıkta ve Sağlıkta İletişim"i konuştuk

Gençlik ve Spor Bakanlığı'na bağlı Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğünce düzenlenen Tematik Kış Kampları'nın 8'incisi Muğla' da Sağlıklı Yaşam ve Tıp Kampı temasıyla gerçekleştirildi. 

Kampa, 81 ilden sağlık alanında eğitim alan üniversite öğrencileri katıldı.

Kampın ilk günü, 29 Şubat'ta açılış konuşmalarının ardından Hastalıkta ve Sağlıkta İletişim'i konuştuk ve güzel anılarla ayrıldık.

Etkinlikle ilgili bir de kısa film hazırlandı: 



İşte konuşmadan satır başları ve fotoğraflar...

 

"Anlamak ve Anlaşmak İçin İçimizdeki Sesler" konferansı Almanya'da...

T.C. Münih Başkonsolosluğu Eğitim Ateşeliği Eğitim diplomasisi seminerleri kapsamında organize edilen Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi Sayın Prof. Dr. Erkan Yüksel'in konuşmacı olduğu webinar kaydına şu adreste erişilebilir: 

"Anlamak ve Anlaşılmak İçin: İçimizdeki Sesler" seminerini online izleyebilirsiniz

Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü ''Olmak' Üzerine Konuşmalar Etkinliği" kapsamındaki seminerimiz YouTube üzerinden izlenebilir.

YouTube bağlantısı için: https://www.youtube.com/watch?v=01OtEY1DvEw&t=3032s

Hangisi önce gelir: Sorunla ilgilenmek mi insanla ilgilenmek mi?

 

İnsanlar ilgi ister, ilgilenilmek ister, ilgilenilsin ister. Peki, onlarla ilgilendiğimiz halde neden ilgilenmediğimizi düşünürler? Aslında ilgilendiğimiz şey onlar değil midir? Onların ihtiyaçlarını, sorunlarını, şikayetlerini giderdiğimiz halde neden hala onlarla ilgilenmediğimizi düşünürler?