Hasta bekleme odasındaki koltuklar yıpranmıştır ve tamir için döşemeci çağrılır. Döşemeci, koltukların kolları ve ön kenarlarının daha fazla yıprandığını fark eder. Bazı hastalar koltuklara tam oturmuyor, hep öne eğik, kalkmaya hazır bir şekilde bekliyor ve sürekli saatlerine bakıp ayaklarını yere vuruyordur.
Bu gözlem kardiyolog Meyer Friedman ve Ray Rosenman’ın ilgisini çeker ve 1950’li yıllarda uzun soluklu bir araştırmaya girişirler. Yanıtını aradıkları soru sonunda onları davranış özelliklerine ilişkin bir ayrıma götürür:
“Zamanla yarışan, aceleci, rekabetçi, çabuk öfkelenenlerle; temposunu iyi ayarlayan, dingin ve planlı ilerleyenler arasında bedenlerine yansıyan bir fark olabilir mi?”
Bu öykü, A–B tipi davranış tartışmalarının popüler başlangıç anlatısıdır ve bu ayrım, yalnızca kalp rahatsızlıkları için değil, iş hayatında terfi ve temsil kararları için de bir uyarıcıdır. Çünkü kariyer planlamasında seçilen çoğu zaman “hız” değil, “huzurla dengelenmiş hız”dır.
A VE B TİPİNİN DAVRANIŞ ÖZELLİKLERİ
Gündelik hayatta A tipini kolaylıkla fark edersiniz: Enerjik ve ataktırlar. Sürekli sabırsız ve acelecidirler. Aynı anda birden çok işe atılırlar. Zamana karşı yarışırlar. Rekabetçidirler. Kısa vadede yüksek çıktı beklerler. Küçük gecikmelere tahammül edemezler. İletişimde söze hızlı girer, bazen sert bir tınıya kayarlar. Gerilim ve öfke eşikleri düşüktür, kontrol ihtiyaçları yüksektir. Bu tempo özellikle kızgınlık ve öfke eşiği sık tetiklendiğinde kalp–damar sağlığı açısından risk üretir; yalnız bedeni değil, çevreyle kurulan ilişki dokusunu da olumsuz etkiler.
B tipi ise daha sakindir: sabırlı ve planlı ilerler. İşi bitirmeden yenisine geçmez. Kaliyete önem verir. İletişimde dinleme becerileri yüksek, yapıcı, nezih bir dil ve tansiyon düşürücü bir tutuma sahiptir. Hoşgörülüdür. Stres altında soğukkanlıdır.
Bu davranış özellikleri, ekiplerde “güvenli liman” hissi uyandırır; kriz anında tansiyonu düşürür, gereksiz patinajı önler ve karar kalitesini korur.
A’nın güçlü yanı atılganlığı ve hızıdır. Kör noktası ise düşmanca ton, tükenmişlik ve sürdürülebilirlik şüphesidir.
B’nin güçlü yanı öngörülebilirlik ve ilişki kalitesidir. Kör noktası ise aşırı temkin oluşu, işleri geciktirmesi ve inisiyatif almadaki yavaşlığıdır.
NEDEN A YERİNE B TERCİH EDİLİR?
Atama ve terfilerde bakış çoğu zaman “anlık performans”tan çok "sürdürülebilir etki"dedir. Paydaşlarla uyumlu çalışma stratejisi güden, işin ritmini ve karar kalitesini koruyan B tipi, bu yüzden daha sık tercih edilir.
Akıllı yöneticiler öngörülebilir ve sürdürülebilir buldukları, paydaşlarıyla daha uyumlu bir çalışma stratejisi güden, işin ritmini ve karar kalitesini koruyan B’leri daha çok tercih ederler. Çünkü huzurun olmadığı yerde etkinin kalıcılığı zayıflar; gürültü, çıktıyı gölgeler.
Etkililik; ritim, öncelik ve iletişim kalitesinin kesişiminde doğar.
Ritmi oluşturan şey hızımız, tempomuz ve arada verdiğimiz molalardır. Örneğin 40 dakika ders çalışan öğrencinin 10 dakika ara vermesi gibi. Dinlenmeksizin çalışmak doğru olmadığı gibi sürekli mola da ilerlemenin düşmanıdır. Mesele doğru ritmi tutturmaktır.
Öncelik, bugün gerçekten en önemli olan az sayıda işi seçmek ve planlı bir zaman ayırarak, yalnızca ona odaklanarak, o işi en iyi şekilde tamamlamaktır. O iş sırasında diğer işlerle meşgul olmak, telefonlara bakmak, o işi bitirmeden başka işlere atlamaktır. Çünkü yarım bıraktıkça zihin arka planda enerji yakar; verim düşer. Mesele bir işe odaklanmak ve onu elimizden gelenin en iyisiyle vaktinde tamamlamaktır.
Bütün işlerimizi yaparken sonuç üreten bir başka önemli nokta, başkalarıyla kurduğumuz "iletişimin kalitesi"dir. “Yanlış üslup, doğru sözün celladıdır.” der Sadi Şirazi. Ne söylediğimiz kadar, nasıl söylediğimiz etki bırakır. İletişimde net olmak kadar, nezaketli olmak da bir gerekliliktir. Nezih bir ton savunmayı indirir, iş birliğini artırır. Ne de olsa, “tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır.” Etkili iletişim, iş birliği sağlamının en etkili yoludur.
Öte yandan etkiyi düşüren en önemli faktör, “gürültü”dür. Yani belirsizlik, sert üslup, dağınık işler, kesintiler, kararsızlıklar etkimizi düşürür. Dolayısıyla gürültü unsurlarına da dikkat ederek iletişim ve ilişkilerimizi en üst düzeye çıkararak bütünlüğü sağlamalıyız.
YA İKİSİ BİRLEŞİRSE?
O halde şunu konuşalım: "A ve B’nin iyi yanları birleşirse nasıl olur?"
En güçlü senaryo, A’nın itici gücünün B’nin dingin zekâsıyla birleştiği yerdir. Sürdürülebilir başarının anahtarı “çok çalışmak” değil, etkili çalışmaktır.
Örneğin “koltuk yıpratan” taraftasınız: toplantıya daima son anda yetişiyor, iki işi aynı anda yürütüyor, beklerken e-postalara yanıt veriyorsunuz. Bir gün, toplantı başlamadan önce durup derin bir nefes alıyorsunuz; her şeye “10 dakika” vakit ayırıyorsunuz ve bu süre sonunda kapatıyorsunuz. O anda A’nın hızını B’nin berraklığıyla birleştirmiş oluyorsunuz.
Bu küçük ayar bir gün, bir hafta, bir çeyrek sürdüğünde ekibimiz bizimle senkron tutturabilir; aynı zamanda bedenimiz ve kalbimiz de…
Tersinden bakalım. “B koltuğu”ndasınız: Ekipte huzurun adresisiniz ama kimi zor konuşmaları erteliyorsunuz. Bir gün, ötelenen başlığı açıp çerçeveyi net koyuyorsunuz: “Üç seçenek, artı-eksi şu; bugün karar veriyoruz.” Sessiz güvenin yanına görünen sahiplik eklendiğinde huzur, yön duygusuna dönüşüyor.
A örüntüsünde öfke/düşmanlık tetikleyicileri sıklaştığında, ekipte savunma yükselir; bilgi akışı daralır, hatalar görünmez olur. B’nin gücü burada ortaya çıkar: Şiddetsiz bir dil, net beklentiler ve iyi dinleme; hem çatışmayı üretken bir kanala taşır hem de fizyolojik yükü azaltır. Kurumsal kültür düzeyinde bu dönüşüm, “yüksek performans–yüksek iyilik hâli” dengesini mümkün kılar. Dinginliğin açtığı alan, A’nın enerjisinin taşmadan akmasına izin verir.
SINIFLAMANIN SIRRI
A–B (ve literatürde anılan C ve D) tasnifi ilham verici olsa da eksiksiz bir kişilik haritası değildir. Araştırmalar, koroner riskle en güçlü bağın A örüntüsünün tüm parçalarından değil, özellikle düşmanlık/öfke bileşeninden geldiğine işaret eder.
Öte yandan kişiliği iki harfe indirgemek de yetersiz bulunur. Beş Faktör Modeli gibi çağdaş yaklaşımlar (özdisiplin, dışadönüklük, uyumluluk, nevrotiklik, deneyime açıklık) davranışı ve sağlık sonuçlarını daha incelikle açıklar.
Aslında hepimizin zaman zaman A ve B tipi davranış özellikleri sergilediğimiz anlar da olmaz değil.
SON SÖZ
Bu yazıda, Kariyer Planlaması dersimde sık vurguladığım şu temel fikri öne çıkarmak istedim: A ve B’nin olumlu yönlerini birleştirmek.
Çünkü mesele kaç saat çalıştığımızda değil, ritmi nasıl kurduğumuzda saklıdır.
Peki siz davranış olarak A’ya mı, B’ye mi daha yakınsınız? Çevrenizdeki yöneticileri bu özellikler açısından nasıl tanımlarsınız?
Dilerseniz bir de şunu deneyin: Eğer hızlı olduğunuzu düşünüyorsanız, işlerinizi bu hafta boyunca daha odaklı ve sınırlı süreli hale getirin. Eğer sakin olduğunuzu düşünüyorsanız, ertelediğiniz işlerden birine süre koyarak o işi elinizden gelenin en iyisiyle tamamlayın.
Bakalım ne hissedeceksiniz?
Prof. Dr. Erkan YÜKSEL
***
27 Ekim 2025 tarihinde şurada yayınlanmıştır: