Hayatımızı ne belirler: Şans mı, kader mi, tercihler mi?

 


Kendinizi ne kadar şanslı hissediyorsunuz?

Ne kadar şanslı olduğunuzu değerlendirecek olsanız, kendinize 10 üzerinden kaç verirdiniz?

Bu yazıda şans, kader ve tercihlerimiz üzerinde durmak istiyorum.
Yukarıdaki soruya verdiğiniz yanıtı aklınızda tutun ve yazıyı öyle okuyun…

Fareli Köyün (Dijital Dünyanın) Kavalcısı Kim?

 

"Fareli Köyün Kavalcısı" masalını bilirsiniz. Farelerin bastığı bir köy vardır. Köylüler ne yapsa baş edemez. Sonra kavalını çalarak fareleri peşine takan bir adam çıkar ortaya. Köylüler onunla anlaşma yapar: “Fareleri köyden kurtar, sana şu kadar para verelim.” Kavalcı sözünü tutar, fareleri götürür; ama köylüler verdikleri sözü tutmaz. Bunun üzerine kavalcı b

u kez kavalını köyün çocukları için çalar. Köydeki tüm çocuklar peşine takılır ve bir daha geri dönmezler.

Bir çocuk için bu masal biraz korkutucu; bir yetişkin içinse oldukça düşündürücüdür.

Peki, günümüzün fareleri, kavalı, kavalcısı, köylüleri ve çocukları ne ya da kimler? Hiç düşündünüz mü?

 

Sigara Yasağı Gevşedi mi? “Dumansız Hava Sahası” Seferberliğinin Dünü ve Bugünü

 

Yakın zamanda bir restorana ya da kafeye gittiniz mi?

Çoğumuzun artık dikkatini bile çekmiyor; hatta fark etmiyoruz. Mekâna orta kapıdan giriliyor; sağ taraf sigara içilen, sol taraf içilmeyen bölüm… Veya ön taraf sigaralı, arka taraf dumansız. İki bölümü birbirinden ayıran herhangi bir bölme yok. Camlı bir bölme varsa da aradaki kapılar ardına kadar açık.

Hayatında hiç sigara içmeyen biri olarak böyle bir mekâna girdiğimde (ki genellikle girmemeyi tercih etsem de), her ne kadar sigarasız bölüme otursam da bir süre sonra aldığım nefeste rahatsızlık hissetmeye başlıyorum.

İşte böyle mekânlardan birinde geçen gün garsona şaka yollu sordum:

“Evli misin, çoluk çocuk var mı? Evde sigara içiyor musun?”
“Evet,” dedi.
“Nerede içiyorsun?”
“Evde.”
“Evin neresinde?”
“Balkonda.”
“Peki burada niye bu kural yok?”

Kısık sesle fısıldadı: “Patron…”

'Ye Kürküm Ye': Hoca'nın Yanılgısı Nerede?

 

Nasreddin Hoca’nın “Ye kürküm ye” fıkrasını bilirsiniz. Hoca, tarladan çıkıp düğün evine gider, kimse yüzüne bakmaz. Eve gidip kürkünü giyer gelir, herkes sofrasına ‘buyur’ eder. Hoca da ‘rağbet kürke’ diye hayıflanır.

Bu nükteli hikâye bize, insanların dış görünüşe verdiği önemi anlatır. Etkili İletişim Teknikleri dersinde bunu söyler ve sorarım:

Peki, burada Hoca haklı mı; haksız mı? Nerede doğru, nerede yanlış?


Bir cümle bir hayatı kurtarabilir mi?

 

Narkorehber Eğitimcilerinin Eğitimi’nin ardından…

Dün Ankara Elmadağ’da, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bağlı Şehit Mustafa Büyükpoyraz Koruma Eğitim Akademisi’nde; Türkiye’nin dört bir yanından gelen narkotik birimlerinin temsilcileriyle bir araya geldim. "Narkorehber Eğitimcilerinin Eğitimi" programında “Etkili Sunum Teknikleri” başlıklı bir eğitim verdim.

Güzellik Salgını mı, Değersizlik Hipnozu mu?



Adnan Oktar’ın “kedicikleri”ni hatırlarsınız. Hepsi birbirine benzeyen kadınlar, kimilerine göre birer estetik “harikasıydı.”

Fark ettiniz mi bilmem ama son zamanlarda televizyon ekranlarında, sokakta ya da AVM’lerde gördüğümüz birçok kadın aynı şekilde birbirine benzemeye başladı. Saçlar, kaşlar, kirpikler, elmacık kemikleri, burunlar, dudaklar, dişler, tırnaklar tek bir elden çıkmış gibi.

Kıyafet modası gibi yüzün de modası mı oluşmaya başladı diye düşünüyor insan.

Hayır, sadece kadınlar değil elbette. Erkeklerde de durum farklı değil. Saç ektirmek artık sıradanlaştı. Ama orada da bitmiyor. Kaş, saç, sakal, tırnak derken erkek kuaförlerinin önü yüzleri maskeli gençlerle dolmaya başladı. Erkekler için de kremler, bakımlar, enjeksiyonlar söz konusu.

Kısacası bir güzellik, bakım ve estetik çılgınlığı yaşıyor gibiyiz. Sağlık programı adı altında ekranlarda en çok bu konuşuluyor: “mucize bakım kürleri”, “sihirli dokunuşlar”, “minik dolgular”, “gençlik aşıları”, “parlak ciltler”…

Neticeyi de Instagram üzerinden görmek mümkün. Sosyal medya, adeta “pazarın” vitrini…