Kendinizi ne kadar şanslı hissediyorsunuz?
Ne kadar şanslı olduğunuzu değerlendirecek olsanız, kendinize 10 üzerinden kaç
verirdiniz?
Bu yazıda şans, kader ve
tercihlerimiz üzerinde durmak istiyorum.
Yukarıdaki soruya verdiğiniz yanıtı aklınızda tutun ve yazıyı öyle okuyun…
TAVLA’DAN ÖĞRENDİKLERİM
Tavlayı 29 yaşında eşim İlkcan
Yüksel'den öğrendim.
“Acemi şansı” denilen şey ilk
ellerde yanımdaydı.
Birkaç oyunu üst üste kazandım, içimden “Demek ki bende bu işte bir yetenek
var” diye geçirdim.
Sonra zarlar dönmeye başladı. Kaybettim. Ve bir daha kaybettim.
O gün kendi kendime şunu düşündüm:
“Ne kadar zeki olursan ol, ne kadar oyun bilirsen bil, ne kadar kapı alırsan
al, çoğu zaman salladığın zar geleceği tayin eder…”
Ama aslında, sadece “öyleymiş
gibi” görünür.
Çünkü tavla oynadıkça şunu öğrendim:
Tam “Bu oyun bitti, artık kurtulmaz”
dediğim anda tek bir zarla oyunun döndüğüne şahit oldum.
Tam “Bu kez kesin kazandım” derken
bir pulun kırılıp her şeyin tersine döndüğünü gördüm.
Tavla bana hayatla ilgili üç şeyi
öğretti:
- İlk eli kaybetmek hayatın sonu değildir.
- Asıl olan, beş oyunu kazanan olmaktır.
- Ne çok korkak ne de gözü kara oynamak kazandırır; ustalık, hesaplı risk alabilmenin adıdır.
Peki bütün bunların şans, kader,
talih ve tercihlerimizle ne ilgisi var?
TAVLADAN TİTANİK FİLMİNE…
“Şans” deyince zihnimde canlanan
sahnelerden biri de “Titanik” filmindeki o meşhur poker
masası...
İzlediyseniz mutlaka hatırlarsınız:
Liman kalabalıktır, gemi kalkmak üzeredir, herkes “batmayan gemi”ye binebilmek
için koşturuyordur. Bu sırada bir masa başında dört kişi poker oynamaktadır.
Jack, ani bir kararla elindeki her
şeyi ortaya sürer.
Kaybederse sıfır, kazanırsa Amerika
bileti…
Kartlar açılır, Jack ve arkadaşı
biletleri kazanır.
O sahne unutulmazdır: Kalabalığın
arasından koşa koşa, kapı kapanmak üzereyken son saniyede gemiye binerler.
Koşarken arkadaşı nefes nefese
bağırır: “Bu benim kaderimde var, Amerika’ya gidip milyoner olacağım!”
Geminin basamaklarından çıkarken
Jack ise şöyle söyler: “Biz dünyadaki en şanslı herifleriz!”
Peki, gerçekten de öyle mi?
Bu sahneyi yıllar sonra düşününce
John Lennon’ın şu sözünü anımsıyorum: “Hayat, siz planlar yaparken
başınıza gelenlerdir.”
Jack için o akşam “büyük şans” gibi
görünen şeyin, birkaç gün sonra dünyanın en büyük deniz felaketlerinden birine
dönüştüğünü artık biliyoruz.
“Kızım Sana Söylüyorum Okurum Sen
Anla” kitabımda
yer verdiğim bu sahne, bize şu soruyu sordurur: “Bir olayı ‘şans’ ya da
‘şanssızlık’ yapan şey gerçekten olayın kendisi midir; yoksa bizim ona
yüklediğimiz anlam mıdır?”
KENDİNİ ŞANSLI SANMANIN GÜCÜ
Popüler kişisel gelişim
yazarlarından Paul McKenna, “Hayatınızı Değiştirecek 3 Şey”
adlı kitabında “şans filtresi” kavramından söz eder.
Ona göre çoğu “şanslı insanın”
olağanüstü bir zekâsı ya da doğaüstü bir yeteneği yoktur.
Asıl fark, hayatı “hangi gözle” gördüklerindedir.
Richard Wiseman’ın “Şans Faktörü”
kitabındaki ünlü deneyini duymuş olabilirsiniz:
Yaklaşık 400 denekten, kendilerini
“çok şanslı” ya da “çok şanssız” olarak tanımlamaları istenir. Herkese aynı
gazete verilir ve “İçinde kaç fotoğraf var, sayın” denir.
Gazetenin ikinci sayfasında kocaman
bir ilan vardır: “Saymayı bırakın, bu gazetede 43 fotoğraf var.”
Ortalarına doğru başka bir büyük
ilanda ise şöyle yazar: “Deney görevlisine bu ilanı gördüğünüzü söyleyin ve 100
sterlin kazanın.”
Sonuç ilginçtir: Kendini “şanssız”
görenlerin çoğu, bu ilanların ikisini de fark etmez.
Ciddi ciddi fotoğraf sayar, bitirir, teslim ederler.
Kendini “şanslı” görenler ise
genellikle ilk ilanda takılır: “Burada 43 yazıyor, yine de saymamı istiyor
musunuz?” diye sorarlar.
Devam etmeleri istenince, ikinci
ilanı da görür ve 100 sterlinlik ödülü alırlar.
Diğerleri görevlerine o kadar
kilitlenmişlerdir ki, gözlerinin önündeki bu büyük ve önemli fırsatları
kaçırırlar.
Yani mesele, gazetede ne yazdığı
kadar, bizim o gazeteye hangi gözle baktığımızdır.
Hayatta da durum aslında çok farklı değildir.
TALİHLİ İNSANLAR KENDİLERİNİ NASIL
İNŞA EDER?
Bu konudaki görüş ve araştırmalardan
özetle şöyle bir tablo çıkarmak mümkündür:
Talihli insanlar genellikle:
- Daha rahat ve açık bir zihin yapısına sahiptir; bu, beklenmedik olay ve fırsatları görmelerini kolaylaştırır.
- Rutinlerini zaman zaman kırar; yeni şeyler denemekten çekinmezler.
- Fırsat yaratma ve fırsatları fark etme konusunda aktiftirler.
- Sadece aradıklarını değil, etraflarında ne olup bittiğini de görmeye çalışırlar.
- Yeni insanlarla tanışmak ve ilişkileri sürdürmek için çaba gösterirler; geniş sosyal ağlar, fırsat ihtimalini artırır.
- Önemli kararlar alırken hem mantıklarını, hem de sezgilerini dinlerler.
- Gelecek hakkında olumlu beklentilere sahiptirler; hedef koyar, hayal kurar ve bunun için adım atarlar.
- Başarısızlığı “son” değil, “geri bildirim” olarak görür; düşer ama kalkmasını bilirler.
- “Kurban” rolüne sığınmak yerine, sorumluluk almaya eğilimlidirler.
Kendini şanssız görenler ise:
- Çoğu zaman daha gergin ve endişelidir; bu da dikkatlerini daraltır.
- “Benim kaderim bu” deyip köşelerine çekilmeye daha yatkındırlar.
- Zihinlerinde sık sık “Benim başıma gelmez ki” ya da “Bana hep kötü denk gelir” cümleleri döner.
- Başlarına gelen her iyi-kötü olayı tamamen dış güçlerle açıklamayı tercih ederler.
- Sorumluluk almaktan kaçındıkları için geçici bir rahatlık hissederler ama sorun köklü biçimde değişmez.
ŞANS, KADER VE TALİH...
Psikolog Acar Baltaş, “şans”,
“kader” ve “talih” kavramlarını birbirinden ayırmayı önerir.
Onun anlatımıyla "kader",
“genetik piyangodan bahtımıza çıkan”dır: Genetik mirasımız, yeteneklerimiz,
yatkınlıklarımız…
Doğduğumuz ev, ülke, aile; kaderin alanına girer.
Ama o kaderin üzerine nasıl bir
hayat inşa edeceğimiz, hangi kapıyı çalacağımız, nasıl risk alacağımız, hangi
oyunda ısrar edip hangisinde çekileceğimiz büyük ölçüde "tercihlerimizle"
ilgilidir.
"Talih" ise kişinin
kendi tutum ve davranışlarıyla yarattığı, yaşamının genel gidişatını etkileyen
durumdur.
Baltaş, “İnsan şansa müdahale
edemez; ancak talihini kendi yaratır” der.
Talihli kişilerin başına “şans kuşu”
daha sık konar; çünkü doğru zihin haritalarına ve tutumlara sahiptirler.
"Şans"; bütünüyle
irademiz dışında gelişen, paranın yazı-tura gelmesi gibi anlık bir olaydır.
Şanslı olmak, her şeyin yolunda
gitmesi demek de değildir. Hem başarıda hem de başarısızlıkta şansın payı
vardır. Ama ne başarı ne de başarısızlık yalnızca şansla açıklanabilir.
Şanslı insanlar da iş kaybedebilir,
hastalanabilir, terk edilebilir.
Fark, bu yaşananları nasıl yorumladıklarında ve sonra ne yaptıklarındadır.
Bir maçı tesadüfen kazanabilirsiniz;
ama şampiyonluk için düzenli antrenman gerekir.
Sınavda “şanslı soru” gelebilir; ama diploma için yıllarca emek vermek şarttır.
Piyangodan para çıkabilir; ama zengin kalabilmek için finansal farkındalık
lazımdır.
Tavla da bize tam olarak bunu
söyler: Bir-iki oyunu şans eseri kazanabilirsiniz; ama “usta” olmak
istiyorsanız, çok oynamanız, çok yenilmeniz, çok düşünmeniz gerekir.
Kısacası:
- Kader, elimize verilen pullar ve başlangıç dizilimidir.
- Şans, karşımıza çıkan zar kombinasyonlarıdır.
- Talih ise, bütün bunların içinde hangi oyunu nasıl oynadığımız; seçtiklerimiz ve vazgeçtiklerimizin sonucudur.
SON SÖZ
Yazının başında sizden, kendi
şansınızı değerlendirmenizi ve bir not vermenizi istemiştim.
Şimdi kendinize küçük bir iyilik
yapın: Bu satırları okuduğunuz için, şansın, kaderin, talihin ve tercihin ne
olduğunu bir kez daha düşünme fırsatı bulduğunuz için kendinizi “bir tık
daha şanslı” sayın.
Ve bunu davranışlarınıza yansıtın.
Belki sonuçlarını hemen
göremeyeceksiniz; ama bu tutumu sürdürdükçe, zarlar istediği gibi gelse bile,
oyunu oynama biçiminizin hayatınızda nasıl fark yarattığını ve talihinizin
döndüğünü göreceksiniz.
Prof. Dr. Erkan YÜKSEL
**
25.11.2025 tarihinde şurada yayınlanmıştır:
https://www.akademikakil.com/hayatimizi-ne-belirler-sans-mi-kader-mi-tercihler-mi/erkanyuksel/