İlk kez 30’lu yaşlarımda duymuştum bu soruyu. Kızıl saçlı, Avustralyalı bir arkadaşım birkaç gün için ziyaretime gelmişti. Birlikte Eskişehir’i gezdik. Ona neler yaptığımı anlattım. Yoğun bir tempom vardı. Okul, dersler, görevler, toplantılar, koşturmalar… Boş bir anım yoktu anlayacağınız. Son akşamüstü Şahin Tepesi’nden şehrin manzarasını seyrederken bana bu soruyu sordu:
“Mutlu musun?”
O ana kadar bu soruyu kimse bana sormamış ve ben de akıl edip kendime sormamıştım. Dolu dolu, başarı bulduğum bir hayatım vardı ama mutlu muydum?
İnsan böyle bir soruyu ilk kez duyduğunda “Elbette” yanıtını verse de, içinde yankılanan bu soruya daha anlamlı bir yanıt verme ihtiyacını susturamıyor:
“Gerçekten mutlu muyum?”
YÜZYILLARDIR YANITI ARANAN SORU
Yıllar sonra şöyle bir hikâyeyle karşılaştım ve Kızım Sana Söylüyorum kitabımda da yer verdim.
Zamanın birinde mutluluğun sırrını arayan genç bir adam, bir Bilge’ye ulaşır. Bilge, gencin eline bir kaşık ve içine birkaç damla zeytinyağı verir, “Köşkü gez ama yağı dökme” der. Delikanlı ilk turda gözünü kaşıktan ayırmadan döner; yağı dökmemiştir, fakat köşkün hiçbir güzelliğini de görmemiştir. İkinci turda bu kez köşke bakarken kaşıktaki bütün yağı döker. Bilge sözünü şöyle bağlar:
“Mutluluğun sırrı, dünyanın bütün harikalarını görmektir ama iki damla yağı da unutmadan.”
Hikâyedeki iki damla yağ belki de emanetlerimizdir: ailemiz, öğrencilerimiz, işimiz, vicdanımız, vatanımız…
Köşk ise dünyanın kendisidir.
“Mutluluğun sırrı”, hayattaki görev ya da sorumluluklarımızla hayatın güzellik ve zevklerini bir arada tutabilmekte saklıdır.
DENGE, DİNAMİK DENGE VE RİTM…
Bu masalı ilk okuduğumda “hayatın dengesi” diye yorumlamıştım. Ancak sonra anladım ki, “denge” sözcüğü bir terazinin iki kefesinin birbirine eşitlenmesi ve eşit ayarda tutulması gibi anlaşılıyor.
Oysa hayatta böyle bir eşitlik ya da dengeli bir sabitlik söz konusu değil. Nasıl ki gece gündüze denk değilse, mevsimler birbiri ardına değişiyorsa, hepimizin ihtiyaçları, beklentileri, duyguları koşullar içinde farklılaşıyorsa; işin sırrı teraziyi dengede tutmakta değil, anın neyi gerektirdiğini fark edip hayatın ritmini ayarlamakta gizli.
Yani denge tek seferde eşit bir şekilde ayarlanan bir şey değil; anın gereklerine göre ayarlanabilen dinamik bir denge, bir ritm.
Bir gün çok çalışırsın; ertesi gün yavaşlar, biraz dinlenirsin. Sabah sorumluluğunu yerine getirir, öğlen manzarayı seyredersin. Bazen bir yazıyı erteler, evladının matematik problemine yardım edersin. Başka bir zaman, yolda bir su kenarında mola verirsin; balıklara yem atarsın. Sonra tekrar yola koyulur, gitmek istediğin yere gidersin.
Mesele, doğru zamanda, anın gerektirdiği en doğru şeyi yapabilmek dengeyi hareketin içinde defalarca yeniden kurmak ve yolculuktan vazgeçmeden ilerlemek…
DAHA DA ÖNEMLİSİ…
Ancak “Nereye gideceğini bilmeyen gemiye hiçbir rüzgâr yardım edemez” der güzel bir söz. Bu durum hayatlarımız için de geçerli. Nereye gitmek istediğimizi bilmezsek, hangi yoldan gittiğimizin ya da ne yöne gittiğimizin ne anlamı var?
“Akış” dediğimiz hâl burada devreye girer. Net bir amaç, tek kanallı dikkat ve beceri–zorluk dengesi kurulduğunda insan, yaptığı işe dalar; zaman akıp giderken içten bir sevinç eşlik eder. Yani “hayatın bir amacı olsun” demekten ziyade, amacı görünür ve izlenebilir kılmak akışı mümkün kılar.
İnsanın ne istediğini bilmesi önemlidir; Dale Carnegie şöyle der: “Başarı yolunda sürat, isteğin şiddeti kadardır.” Başka bir deyişle: İstediğimiz şeye, istememizin gücü ölçüsünde yaklaşırız.
Simyacı’da Paulo Coelho, kişinin hayalinin peşinden gidince “gerçek hazine”ye yaklaşacağını anlatır. Engeller, yolun parçasıdır; yürüyene kader yardım eder.
Zümrüd-ü Anka Kuşu masalı da aynı şeyi anlatır: Hayatta çeldiriciler çoktur; ama yolundan dönmezsen küllerinden yeniden doğarsın.
İnsanın Anlam Arayışı’nda Viktor Frankl, en ağır koşullarda bile bir “neden”e tutunabilen insanın ayakta kalabildiğini söyler.
Yeter ki ne istediğini bilsin.
Bir başka önemli kitap: Stephen R. Covey’in Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı… Covey, ilke merkezli yaşamdan söz eder. Tek eksenli hayatların kırılgan olduğunu; kendi misyonumuzu yazarak hayatta nereye bakacağımızı bilmenin önemini vurgular. Pusulamız elimizde olduğu sürece nereye gideceğimizi bilir, daha dengeli ve anlamlı yaşarız. Zeytinyağını döktüren dikkat dağıtıcılara aldanmaz; yolumuza devam ederiz.
NASREDDİN HOCA BİR GÜN…
Yazıyı sevdiğim bir fıkrayla bağlayayım.
Bir gün bizim Nasreddin Hoca ve oğlu şehre gitmek üzere, eşekleriyle birlikte yola çıkar. Önce ikisi yürür: “Eşek boş gidiyor!” derler.
İkisi birden eşeğe biner: “Yazık değil mi eşeğe!”
Hoca biner, oğul yürür: “Çocuğa ayıp!”
Oğul biner, Hoca yürür: “Yaşlı adama yazık!”
Hoca ellerini başına götürür:
“Artık, bir tek eşeği sırtımıza almadığımız kaldı.”
Herkesin her şeye söyleyecek bir sözü var nedense. İşte bu yüzden, hayatının rotasını ve ritmini tutturamayanlar; kendi ihtiyaç ve isteklerinin farkında olamayanlar; başkalarının sözüyle yol tutanlar, bir gün o eşeği sırtlarında bulabilirler.
O yüzden hayatın farklı yönlerini fark etmek, hayatın farklı kulvarlarında kendini geliştirmek, bazen eşeğe binmek, bazen eşeği dinlendirmek, ama hangisini ne zaman yapacağına kendin karar verebilmek…
Sonunda şehre varmak, oradan eve dönmek, yolda rastladıklarınla iki laf etmek, gönül şenlendirmek, bir söğüt gölgesinde üzüm–ekmek yemek, yanına biraz peynir düşerse sevinmek, sahip olduklarına şükretmek, dünyanın güzelliklerini görmek, eve dönerken eli boş gitmemek, evladına yolun rehberliğini bırakmak…
İşte bütün bunlar, belki de mutluluğun gerçek sırrı…
Belki de mutluluk, büyük bir unvan, harcayamayacak kadar çok para, kusursuz bir yüz ve beden güzelliği değil; gün içinde birkaç defa, kısa süreliğine hak edilen bir hâl. Bir anlık berraklık, küçük bir gülümseme. Kaşığı taşıyan el ile köşkü seyreden göz, birbirini unutmadan buluştuğunda gelen o küçük iç huzuru.
Hayatın ritmini tutturabilmek.
Ölü Ozanlar Derneği filmindeki dizenin hatırlattığı gibi: “Ve ölüm vakti geldiğinde anlamamak için hiç yaşamamış olduğunu.”
Ne dersiniz?
Sizin için de ben sorayım:
“Mutlu musunuz?”
Prof. Dr. Erkan YÜKSEL
**
20.10.2025 tarihinde şurada yayınlanmıştır:
https://www.akademikakil.com/mutlu-musunuz/erkanyuksel/